25 Mayıs 2012 Cuma

ÜÇ AYLAR GELDİ




Kainatın efendisi Hz. Muhammet (S.A.V) buyurduki



Ya RAB Receb-i ve Şaban-ı 
Mübarek kıl,
Bizi'de Ramazan'a ulaştır.                   Amin..


TÜM İSLAM ALEMİNİN REGAİP KANDİLİ MÜBAREK OLSUN

12 Mayıs 2012 Cumartesi

İSLAMIN MÜEYYİDELERİ


İSLAMDA SUÇ VE CEZANIN TEMELLERİ


( İSLAMIN MÜEYYİDELERİ )

İslam, ilahî bir nizamdır. Bütün Peygamberlerin ve Nebilerin dinidir. İslam’ın zıddı, cahiliyettir. İslam, tüm ayrıntılarıyla Cahiliyetin zıddıdır ve karşıtıdır. Çünkü İslam’ın her bir cüz’i, Allah’ın ilminin eseridir. Ona karşı olan her düşünce ve hareket de mutlaka cahiliyettir. Çünkü Cahiliyet, sınırlı olan insan ilminin eseridir. İslam kemali kendisidir. Cahiliyet ise eksikliğin kendisidir. İnsan bu iki yoldan birine uymakta serbesttir.  
Yüce Allah (cc): “Doğrusu biz ona (İnsana),gerçek yolu; hidayet yolunu gösterdik. İster şükreden olsun, ister nankör olsun” (insan,
3) buyurmaktadır.
 
İnsan şükrederse mükafat görür. Nankörlük ederse ceza görür. İslam’ın bir Ceza Hukuku vardır. İslam dini insan tabiatını gözetmiş ve hükümlerini insan fıtratında olan korku ve ümit ile kuvvet ve zafiyet üzere kurmuştur. İslam Dini gibi Müeyyideleri de Güzeldir.

"kuvvetlendiren" manasına gelen müeyyide, kanun, ahlâk gibi kurumların buyruklarının yerine getirilmesini sağlayan güç anlamına gelmektedir.Yaptırım demektir.

Din kurallarının müeyyidesi daha çok ahiretele ilgili olup, Allah korkusu, Cennet, Cehennem gibi tasavvurlardır Bunun yanında, din kurallarına uymayanlar, inananların sosyal baskısı ile karşılaşırlar. Ahlâk kuralları da, sadece bir nasihat, tavsiye olmayıp, cemiyetin manevî müeyyidesi ile desteklenmiştir Bu kaidelere riâyet etmeyenleri cemiyet hoş görmez, bu gibileri kınar, azarlar. Bazen adeta cemiyet dışına atar Bu gibi müeyyideler tamamen manevî mahiyette olmakla birlikte, bazen bunlar devletin maddî müeyyidesinden daha etkili olmaktadır.

İslam’ın haram kıldığı bütün suçlar, toplumu çökerten suçlardır. İslam’ın toplum ve fert hayatı için tehlike olarak kabul ettiği ve K.kerim le Sünnette ismi geçen suçlar şunlardır:



1-Zina 2-İftira (Kazf ) 3-Şarap içmek 4-Hırsızlık 5-Eşkıyalık 6-İrtidat (Dinden çıkma) 7-İsyan ve ihtilal ( el-Bağy) 8-Kasıtlı veya kasıtsız öldürme ve yaralama…
Bu suçları işleyenlere Din, mutlaka cezalarını vermiştir. Bunlar, Fıkıhta “Hudud” olarak isimlendirilen suçlardır. Bunları işleyenlere İslam Müeyyide uygular. Had uygulanır. Bunlara “Had cezası” denir.

İslam’ın Müeyyideleri : 1-Cihad, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma birde dünyevi ceza ile ortaya çıkan Beşeri Müeyyideler. (İnsana mensup, İnsanî yaptırım, ceza)
2-
 Allah’ın emirlerine muhalefet etmekten dolayı kendiliğinden meydana gelen. Fıtrî Müeyyideler.(Doğuştan, yaratılıştan , kendiliğinden gelen yaptırımlar, cezalar)
3-
 Dünyada Allah’ın azabı, Ahirette sevap ve ikap (ceza) ile ortaya çıkan Rabbanî Müeyyideler dir. (Cezasını Allah’ın tespit ettiği Had cezaları gerektiren suçlar, yaptırımlar)

(Cezasını Allah’ın tespit ettiği Had cezaları gerektiren suçlar, yaptırımlar)

“ Hudud” olarak isimlendirilen suçlara girmeyenlere de “ Tazir Suçları” denir ki müeyyidesi beşeri Müeyyidelerdir. İslam’ın emirlerinden birini terk eden yahut dinin 

yasakladığı ancak cezasını belirtmediği bir suç işleyene bu “Tazir Cezası” verilir. Had ve Kefareti bulunmayan günahları işlemek gibi. Örnek : Faiz, emanete hıyanet, sövme ,rüşvet, ölçü ve tartı aletleriyle oynama, zekat vermekten kaçınma, haram olan şeyleri yeme gibi fiiller bu kısma girer. Biz burada bunlardan Fıtrî ve Rabbanî müeyyideleri açıklamaya çalışalım. Selam Allahın emirlerine uyanlara olsun. 

 “ Hudud” 



FITRÎ MÜEYYİDELER:

 Allah’ın emirlerinden ayrılırken kendiliğinden gelen cezadır. Çünkü İslam Beşeriyetin fıtratıdır. Yüce Allah (cc) : “ o halde (ey Resulüm) gerçek Müslüman olarak kendini dine doğrult.(Başkasına itaat etme); Allah’ın Dinine ki, Allah’ın yarattığı bu dini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların Çoğu hak dinin İslam olduğunu bilmezler. ( Rum,30) buyurmaktadır.

İnsan, fıtrat yolunun dışına çıkınca kendisine azap vermiş olur ve sapıklığa düşer. Fıtraten eziklik içine girer. Yüce Allah (cc) : “ Benim zikrimden (İslamdan) kim yüz çevirirse ona dar bir geçim Ahirette de kör olarak haşrederiz.” ( Taha,124) buyurmaktadır.


 “ kendinize zulmetmeyin”

Evet Allah’ın sözünün geçmediği, İslam’ın olmadığı bir hayat tarzı, Dünyada dar bir geçime ve Ahirette şiddetli azaba vesile olacaktır.
Yine Yüce Allah, küfür ve sapıklık içerisinde olanların kendi nefislerine zulmettiklerini bilerek şöyle buyurur : “ kendinize zulmetmeyin”(Tevbe,36) Ve : “ Biz onlara zulmetmedik lakin onlar kendilerine zulmettiler.” (Nahl,118) 

Beşeri hayat ancak İslam dini ile doğruluk üzere olabilir. Nefes alamayanın boğulduğu, yemek yemeyenin öldüğü gibi İslam’ın herhangi bir cüz’inden sapmak, sapanları kuşatan cezaları beraberinde taşır ve onları ezer.
Allaha kul olmayı reddedeni Allah’ın kanunları cezalandırır. Ve onu insana kul eder. İslam’ın herhangi bir cüz’inden sapmanın uygun bir cezası vardır. Maslahat: Allah’ın kanunlarına itaat etmektedir. İslam’dan sapma, yok olmaya ve eziyet çekmeye vesiledir.


Müslümanın durumu ise bunun aksinedir. O, hem dünyada mutludur ve hem de Ahirette nimetler içerisindedir. Yüce Allah :” Erkek olsun Kadın olsun kim mümin olarak Salih amel işlerse onu, güzel bir hayatta yaşatacağız ve işlemekte oldukları amellerin daha güzeli ile mükafatlarını elbette vereceğiz.”
   

------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 

FITRÎ MÜEYYİDELER 


Beşeri hayat ancak İslam dini ile doğruluk üzere olabilir. Nefes alamayanın boğulduğu, yemek yemeyenin öldüğü gibi İslam’ın herhangi bir cüz’inden sapmak, sapanları kuşatan cezaları beraberinde taşır ve onları ezer.
Allaha kul olmayı reddedeni Allah’ın kanunları cezalandırır. Ve onu insana kul eder. İslam’ın herhangi bir cüz’inden sapmanın uygun bir cezası vardır. Maslahat: Allah’ın kanunlarına itaat etmektedir. İslam’dan sapma, yok olmaya ve eziyet çekmeye vesiledir.
Allah’ın emirlerinden sapmak, emirlerine muhalefet etmek , emirlerinden ayrılmak ve sonunda da insanın başına getirecekleri fıtrî cezalar yani doğuştan, yaratılıştan ve kendiliğinden gelen cezalar konusunu misallerle izah etmeye çalışalım. ( 10 Misal )

a-Zina : Zina konusunda Allah’ın verdiği fıtrî ceza pek çok olup bunların çektirdiği eziyet varılan zevkten gerçekten daha çoktur.

1-Kadın zinadan dolayı hamile kalabilir. Hamile kalınca hastalanacak ve çalışamayacaktır. Bu durumda nafakasını temin edecek kimse yoktur. Yüzüstü bırakılmıştır. Ya çocuğunu düşürecektir ki bu, aldığı zevkten kat kat daha fazla eziyet çekmesine vesile olur. Yahut da hamileliğin sıkıntılarını ve çocuğun sorumluluklarını yüklenecektir ki bunun vereceği eziyet de aldığı zevkin kat kat üstündedir.

2-Zina yoluyla geçen frengi, belsoğukluğu cinsel organlarının uyuz olması zührevi hastalıkların bulaşması ki bu hastalıklar sadece zina yoluyla geçer.

3-Karı-Kocanın birbirlerine ihanet etmekten dolayı çekecekleri vicdan azabı. Evli olsun olmasın her zaman için yaptıklarının başkaları tarafından duyulacağı endişesi.
4-Aile düzeninin bozulması. Zina, eşler arasındaki sevgi bağını bozar. Cinsî gücün başka yerde harcanması eşler arasındaki sevgi bağının kopmasına vesile olur. Ailede huzur kalmaz. Boşanma ve çocukları kaybetmenin vereceği üzüntü ve eziyet. Tekrar evlenme ve aynı akıbete uğrama.

5-Kadın ve erkeğin birbirlerine yanaşmalarından özel bir sevgi doğar. Ama zina eden kişi için bu ruhî bir sıkıntıya dönüşür.

6-Zinaya alışan, daima onun şerri içerisinde huzursuz bir hayat geçirir. Aldatmak ve kandırmak için sürekli bir çaba harcama ve istediğini elde edememenin verdiği sıkıntı onu huzursuz eder. Bu durumdaki kişi yaşlanır. Çoluk-çocuk sahibi, akraba sahibi olamaz. Hastalandığında, yaşlandığında ona kim bakar. 
Zina, gerçekten fertleri, aileleri ve cemiyeti yıkan çirkin bir harekettir. Onun için Yüce Allah cc): “ Zinaya yaklaşmayın, Çünkü zina fuhuştur; çirkin bir iştir ve kötü bir yoldur.” ( İsra,32) Zina kötü bir yoldur. Kötü bir yoldan gitmenin cezası hemen ardından gelir. Bütün bunlar İslam’ın, bu suç için tayin ettiği bedenî cezadır. Allahın azabı ise tövbe etmeyen için ondan sonra gelicidir.

2-İÇKİ İÇMEK:

İçki, Allah’ın dininde haramdır. Her haramda olduğu gibi içki içinde ceza vardır. Haram olan bu işi yaparak Allah’ın emirlerinin dışına çıkan kimsenin uğrayacağı cezalardan bazısını şu şekilde sıralamak mümkündür.
1-İçki içen kimse ilk olarak şuur ve aklından zarar görür. Mesela bir kadeh içki içen, daktilo duşlarını birbirinden ayıramayacak kadar kendini kaybeder.
2-Alkol alan kişi, irade ve hafıza kuvvetini yitirir. Dalgınlığı artar. Dil sürçmeleri çoğalır.
3-Trafik kazalarının % 13’ü,alkollü araba kullanmaktan olmaktadır. Bir çok cinayet, facia ve ihanetin sebebi alkoldür. Bu ceza fıtrî olup yalnız bu suçu işleyene değil ona müsamaha gösteren topluma da dokunur. 
4-Alkolun zararı, ferdin nesline de geçmektedir. Sarhoşların çocuklarının bünyeleri sağlıklı değildir. Suç işleme ve kötülüğe sapma meyilleri fazladır.
5-Bir çok hastalığın sebebi, alkoldür. Akıl hastaları, tansiyon yükselmesi, bir çok mide ve ciğer hastalıkları, hazımsızlık gibi daha nice hastalığın oluşmasında alkolün büyük rolü vardır. 
6-Alkolun fıtrî cezalarından birisi de vaktin öldürülmesidir. Düşmanlık tohumlarının ekilmesidir. Ailelerin yıkılması, vicdanın körelmesi, duyguların yok olması gibi zararları vardır.

3-KUMAR OYNAMAK :

Allah’ın emirlerine muhalefet etmekten dolayı ceza gerekir. Kumar da böyledir. Terettüp eden fıtrî cezalar çoktur. Bu cezalar, kumarbazın uğrayacağı tazir cezası ile kıyamette çekeceği cezaların
Dışındadır. Fıtrî Cezalar ise : 
1-Kumar esnasında kumarbazın asabı bozulur. Çünkü o anda bütün aklî gücünü oyuna yöneltmiştir. Tüm dikkatiyle kazanıp kazanamayacağını takip eder. Asabı oldukça yorulur. Kumarbaz her an biraz daha oyuna dalar. Oyun, oyunu açar. Mesele, meseleyi açar. Nihayet kumarbazın asabı son haddine kadar gerilir. Ve bu böyle devam ederse kişide şahsiyet diye bir şey kalmaz.
2-Kumarcı, kaybedince üzülür. Kazanınca sevinir neşelenir. Her iki durumda da kumarbazın zamanı kumarla ilgili duygu ve düşüncelerle geçer. Diğer görevlerini yerine getirmeye zaman bulamaz. 
3-İnsan,kumarda ya kaybeder, ya kazanır. Bunun neticesinde kumarbazlar arasında daima kin, düşmanlık ve kıskançlık duyguları hâkimdir. Kumarbazın ortamı; kin ve nefret diyarıdır. Orada mutluluk yoktur.
4-Bugün kazanan yarın kaybeder. Kaybeden nafakasını, evini bile verebilir. Kazanan sadece kumarhaneyi işletendir.
5-Kumarda kazanan parayı nasıl harcayacağına aldırış etmez. Çünkü ter dökmemiş. Kaybedende mecburen ihanet ve hırsızlığa sürüklenir. Her iki durum da yoldan sapmadır. Kanunî takibata sebeptir.
Kumarbaz, tembelliğe alışır. Kumarbazın hayatı; borç, sıkıntı ve sefalettir. Doğru dürüst bir hayat düzenine sahip olamazlar.  

12 Mayıs, 2012 19:00
Münür GÖRGÜN: E. Müftü

10 Mayıs 2012 Perşembe

KARDEŞLİK AHLAKI



KARDEŞLİK AHLAKI
Bu sene “Kutlu Doğum Haftası” Kutlamalarının konusu “Hz. Peygamber, Kardeşlik Ahlakı ve Kardeşlik Hukuku” idi.
Kardeş denildiğinde akla genellikle ayni anneden ve babadan dünyaya gelen kişiler gelmektedir. Bu soy-sop kardeşliğinin dışında bir de aynı dine veya dünya görüsüne mensup olmayı ifade eden İman (akide) kardeşliği söz konusudur. 
Islâm dininde kardeşlik, bütünüyle iman (akide) temeline dayanmaktadır. Allah (c.c), Kur'ân-i Kerim'de söyle buyurmaktadır "Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakinin umulur ki esirgenirsiniz" (el-Hucurat
 49/10). Ayeti kerimeden de açıkça anlaşılacağı üzere, ancak iman bağıyla bir araya gelenler kardeş olarak kabul edilmektedirler 

Kardeşlik, aynı inanç ve değerleri ve dünya görüşünü paylaşanları, tevhit inancını esas alan manevi birlik ve manevi yakınlığı bulunanları ifade eder.

Buna göre yeryüzünün neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, hangi dili konuşuyor olurlarsa olsunlar, hangi kavme mensup olurlarsa olsunlar veya hangi renge sahip olurlarsa olsunlar bütün müminler kelimenin tam anlamıyla birbirlerinin kardeşleridirler yani birbirlerinin sadik dostlarıdırlar. Bu kardeşler kendi aralarında apayrı bir topluluk oluştururlar. 
 


Müslümanlar kardeştir
Müslümanlar kardeştir. Kendi inançlarına saldıran veya imana karşı küfrü tercih eden kimselere-kendilerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar- asla sevgi beslemezler; bu anlamda sadece iman kardeşliğini esas tutarlar; Rablerinin su mealdeki uyarılarını asla unutmazlar: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluk bulamazsın ki onlar Allah'a ve Resulüne karşı başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar bunlar ister, babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir" (el-Mücadele, 58/22); "Ey iman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, iste zulme sapanlar bunlardır" (et-Tevbe, 9/23)..

İslam dini, kardeşlik için bir nimettir. Yüce Allah (cc): “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”(Ali-İmran,103)


Kardeşliği isteyen ve tefrikayı yasaklaya Allah’tır: Yüce Allah (cc) : “ Ve (Allah) onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.”(Enfal,63)
Allah inananların ihtilafa ve tefrikaya düşmelerini yasaklamış,(Ali-İmran,105) Müminlerin birbirlerinin dostları olduklarını ( Tevbe,71) bildirmiş ve bütün inananların kardeşliğinin esas olduğunu:” Ey iman edenler! Hep birden barışa girin…”( Bakara,208) buyruğuyla beyan etmiş. Ve kardeşliği bozacak davranışları yasaklamıştır.( Hucurat,12)

Biz kardeşliği Hz. peygamberden öğrendik 
Biz kardeşliği Hz. peygamberden öğrendik. Allah Resulü(sav):“Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu teslim etmez, kim kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah ta onun ihtiyacını giderir.”(Buhari,Mezalim,3;-Müslim,Birr,58)buyurmuştur.
Ve Yine :” İnsan kardeşine yardım ettiği sürece Allah ta ona yardım eder.” (Müslim,zikir,38;-Tirmizi,Hudud,3)
Ve:” Müslümanların dertlerini dert edinmeyen, onlarla ilgilenmeyen Müslümanlardan değildir.”(Hakim, Müstedrek, Rekaik,7889)buyurmuştur.



BU GÜNKİ MÜSLÜMAN KARDEŞLİĞİ
Allah Resulü Medine’ye hicret ettikten sonra Medineli Ensar’la Mekkeli Muhacirleri kardeş yaptı. İslam tarihi kardeşlik sahneleriyle doludur. Müslümanlar arasında kardeşlik değil de ayrılık, tefrik olursa Allah Kafirleri Müslümanlara musallat kılar. Bu gün Müslümanlar arasında kavga olduğu için Müslümanlar bölünmüşlerdir. Bu bölünmüşlük te sömürgeci devletlerin işine gelmektedir. İslam dünyasının bütün zenginlikleri paylaşılmaktadır.


Bunun önüne de geçilememektedir. Bu gün İslam dünyası Dünya ile hesaplaşacak durumda değildir. Çünkü islam dünyası, tarih boyu kendisini ayakta tutan kardeşlikten, birlik ve beraberlikten ve de güç kaynaklarından uzaklaşmıştır. Kolu kanadı kırılmıştır. Bu dünya felçtir. Çünkü bu dünya gerçek manada İslama sarılmaktan uzaklaşmıştır. İslam aşkından uzaktır. Onun için çağı ile hesaplaşma şöyle dursun, çok iyi organize olmuş küçük bir dünya (devlet) karşısında bile hesaplaşmaya hazır değildir.

Osmanlı dünya muvazenesinden silince dünyanın idaresi kırk haramilere kaldı. Bunlar zaman zaman bir araya geliyor İslam alemi üzerinde hükümler veriyorlar, Müslüman devletlere de sizin söz hakkınız yok diyorlar. İradesi meflûç ( Felçli) bir dünya ( İslam dünyası) olduğumuz için sesimizi çıkaramıyoruz. Çanakkale’de ki kadar sesimiz çıkmıyor. En büyük haysiyet kırılmıştık bu işte….Kardeş olmalıyız, bir olmalıyız, iri ve diri olmalıyız .buda Allah Resulünü, onun ahlakını örnek olmakla mümkündür.

Tefrika olursa başkaları gelip sırtımıza biner. Hadisin ifadesiyle ağzımızdakini alır…Örnek: Dünyamızın petrolünü yiyorlar. Damarlarımızdaki kanı emmeden gitmeyecekler. Gittiklerinde de kendi kafalarında olanları; kendileri gibi düşünüp inananları bırakıp öyle gittiler ve gidecekler.
İslam aleminin birliğe ve beraberliğe ihtiyacı var. Kardeşliğe ihtiyacı var. Selam Hidayete Tabi Olanlara Olsun.
Münür GÖRGÜN

Münür Görgün'ün Gölyaka Depremi konuşması "BASIN"dan



Depremde hayatını kaybedenler Kur'an-ı Kerim ve dualarla anılırken, depremde Gölyaka'da yaşanan yıkımların gösterildiği slâyt gösterisi esnasında duygulu anlar yaşandı.



17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin 10. yılında, Düzce'nin Gölyaka ilçesinde, Belediye Başkanlığı'nın organizasyonuyla anma programı düzenlendi. Depremde hayatını kaybedenler Kuran-ı Kerim ve dualarla anılırken, depremde Gölyaka'da yaşanan yıkımların gösterildiği slâyt gösterisi esnasında duygulu anlar yaşandı.

Gölyaka Belediye Parkı'nda düzenlenen anma programına, Sayıştay Başkanı Recai Akyel, Düzce Valisi Bülent Kılınç, Düzce Belediye Başkanı İsmail Bayram, Düzce İl Emniyet Müdürü Zekeriya Kahraman, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Metin Büyük, Gölyaka Belediye Başkanı Nihat Çelik, Kaynaşlı Belediye Başkanı İsmail Korkmaz, Gölyaka Kaymakamı Mehmet Ali Özkan ve 
bin civarında vatandaş katıldı.



    Müftü Münür Görgün'ün konuşması ilgiyle izlendi.Görgün konuşmasında özellikle kul hakkına dikkat çekti.Park girişinde sergilenen deprem resimleri halk tarafından büyük ilgi gördü.

Münür Görgün'ün konuşması 

Gölyaka Müftüsü Münür Görgün de yaptığı konuşmada, musibetlerin meydana gelmesinde etkili olan insan kaynaklı sebepleri şöyle sıraladı: "Birincisi fert ve toplumların maddi hatalarıdır. 
Maddi hatamız sebebiyle, buralar deprem bölgesidir, iki buçuk kat verilmiş ise, üç kat yapmak maddi hatadır. Allah teâlâ buyuruyor ki, 'Yapacağınız bir şeyi güzel yapın. Çünkü Allah güzel yapanları sever.' Şartlarına uyarak iş yapanları sever. Öyleyse bundan sonra daha dikkatlı  olup, deprem şartlarına uygun projeleri uygulamamız gerekir. 
İkinci boyutu ise, ilahi iradeye başkaldırı olursa böyle felaketler olabilir. Üçüncüsüyse, kul hakları ihlal edilirse olabilir. 

Mazlumun duası  
Mazlumun duası müstecaptır. Peygamber Efendimizin deyişiyle kişinin duası reddolunmaz. 
Bunlardan birisi de misafir ve mazlumun duasıdır. Onun için kul hakkı ihlal edilirse böyle musibetler olabilir. Bir de kullukta kusur. Bu da deprem gibi musibetlerin, bizi üzecek olan olayların meydana gelmesindeki sebeplerin insani boyutunu teşkil ediyor. 

Umarım bundan 10 yıl önce yaşadığımız bu felaketi ve sıkıntıyı Rabbim bir daha bize göstermez." 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan depremde Gölyaka'da 105 vatandaş hayıtını kaybetmiş, 400 vatandaş yaralanmış, bin 150 daire ve 400 işyeri hasar görmüş ve yıkılmıştı. Bu görüntülerin gösterildiği slayt gösterisi esnasındaysa o günleri yeniden hatırlayan vatandaşlar, duygulu anlar yaşadı.


Allaha kulluk etmek


Allaha kulluk etmek
    Şu bir gerçek'ki; geçici bulunduğumuz bu dünyada sırtımızda
geçici olarak taşıdığımız bir emanet var. Bu emanetin bize ait olmadığı her halinden belli.    Elimizde olmayarak geldiğimiz bu dünyada sağlık,beden,din,kuran v.b gibi emanetleri sırtımızda bulduk. 
   Bu emanet elimizden alınırsa bunada mani olamıyoruz. Ama birgün bütün bunları kaybedeceğiz. Bizden evvel gelip gidenler gibi bizde bir gün sadece mezar taşlarıyla anılacağız. Belkide meçhullere karışacağız. Unutulacağız. 


   Halbuki bu kainatta silinmeyen ve unutulmayan bir iz bırakmalıyız. Bu bir fani için en mukaddes bir şey. Dünyada fani olan insan ancak bu yolla ebediyete mezhar olabilir. Beka için yaratılan insan bu yolu, yaşarken bulabilir. Buda Allah için
çalışmakla,gayretle,günahsız yaşamaya çalışmakla mümkün olabilir.    Hz Peyğamber efendimiz (A.S)a,onun ashabına ve onun yoluna yürüyenlere benzemekle mümkündür. 

   Çünkü onlar bunu başardı,bekaya ulaştılar. Adam gibi adam olmak, Allah yolunda gayret sarfetmek,sayısız nimetlerle bizi bu dünyada yaşatan Allah'u Taala'ya; bu nimetlere karşılık olarak şükretmek,kulluk etmek insan olarak bize yaraşan bır tavır olmalıdır. 
   Bu konuda yardımcımız Allah olacaktır. Nitekim Yüce Allah (c.c):” Bizim yolumuzda gayret edenleri,çalışanları,cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. 
   Şüphe yokki Allah iyi davrananlarla beraberdir” ( Ankebut/69) buyurarak müslümanca,dindar olarak,günahsız bir şekilde Allaha kulluk ederek yaşamak istetenlere Allah Taala yardım edeceğini beyan ediyor. Şuda bir gerçek ki;




   Dünya ve ahret nizamı,ince bir hesap üzerine kurulmuştur. Yaratılan her şey bir hesaba tabidir. Kainat bir hesapla hareket eder. Allahın kanunudur.Sünnetullahtır bu.       O halde kainat bir hesap içinde oldoğuna göre,kainatın en üstün varlığı olan insanın hesapsız ve kitapsız olması,yaşaması düşünülemez.     
   Onun için insan ruhunda ne için yaratıldığı hususunda bir hesap inceliği duya bildiği ölçüde insandır. İnsan,gönlünde tevhid inancından bir ışık taşıya bildiği,inandığı ve kulluk yaptığı ölçüde insandır.   
  
   Hakikatta İnsanın yer yüzündeki ilk vazifesi imandır. İman; Müminin yaşayışına bir şekil veren,hareketlerine canlılık getiren,onu özüne döndüren ve hayatını baştan başa ilahi çizginin içinde tutan,ebedi alemide kuşatan en üstün bir ameldir.İman:dünyadan ve dünyadaki her şeyden üstün olan inanç manzumesidir. Küfür ise bütün bunların zıddıdır.     
   Bu sebeble insanın kendisini hesaba çekmesi,hayatını yaratılış gayesine göre düzenlemesi gerekir.    
   Dünyaya sadece yemek,içmek,eğlenmek için geldiklerini zannedenler hesapsız davranan zavallı ve acizlerdir. Bunun için her Müslüman kendisini hesaba çekecektir. 
   Ölüm gelmeden önce ömrünün hesabını yapacaktır. İnsanın yaratılış gayesi:Allahı bilmesi,tanıması,ona kulluk etmesidir. 
  
 Bununla beraber insan,ya hayırlı işler; Salih ameller işler.Ya da aksini yapar.Ama kim ne yaparsa ebedi alemde, ahret aleminde onu görecektir.Yüce Allah:”kendiniz için
   Zerre miktarı hayır ve şerrin hesabının sorulacağı ( zilzal/7,8) kıyamet günü için hazırlanmamızı bizden Allah istemekredir:

  ”Ey iman edenler!Allahtan korkun ve herkes,yarına ne hazırladığına baksın. Allahtan korkun.
   Çünkü Allah,yaptıklarınızdan haberdardır.”( haşr/18) Cehennemin etrafı şehevatla yani nefsin hoşuna giden şeylerle çevrili,Cennetin etrafınında nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle çevrili olduğunu beyan eden eden(Riyazus-Salihin)rahmet peyğamberi efendimizin bu uyarısını dikkate alarak bir hayat yaşamak bizim kul olarak menfeatimize olacaktır.Selam ve dua ile. M.GÖRGÜN



Münür Görgün E. Müftü

                                                                                                                                                                        



KURAN MEALİ - 2 1/5 KUR'AN'I KERiMiN TÜRKCE MEALi 
Allah bütün insanları bu dünya hayatında O'na kulluk etsinler diye yaratmıştır.  

KUTLU DOĞUM -2



KUTLU DOĞUM -2

Bu Hafta Alemlere rahmet olarakgönderilen Peygamber Efendimizin doğumunun kutlandığı “Kutlu Doğum Haftası.” Busene ki kutlamaların konusu : “Hz. Peygamber, Kardeşlik Ahlakı ve KardeşlikHukuku” dur. Biz kardeşliği ondan öğrendik. Çünkü O, bizim hayatımızın anlamıdır ve rehberidir. 
Peygamberimizin doğumu mutlu bir olaydır. O’nu iyi tanımalıyız ve tanıtmalıyız. Çünkü Peygamberimizin hayatı; kardeşlik,muhabbet, şefkat, fazilet ve samimiyet dolu bir hayattır. 

Rahmet peygamberi Efendimiz bundan 1441 sene önce miladı 571 yılı günü Mekkededünyayı şereflendirmişti. Hz. Peygamber pazartesi günü doğdu. Pazartesi günüvefat etti. 

Hz.Peygamberin Şemaili: Hz. Peygamberin yüzü ayın on dördü gibi parlardı.Uzuna yakın orta boylu idi. Saçını uzattığı zaman kulaklarının memesini aşardı.Alnı açık ve genişti. İki kaşının arasında bir damar vardı. Kızdığı zamankabarır ve görünürdü. Adımlarını geniş atar yürürken yüksek bir yerden inergibi öne doğru eğilir vakar ve sükûnetle rahatça yürürdü. 

Bakmak istediği zaman bakacağı tarafa tamimiyledönerek bakardı. İnsanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü ve en yumuşaktabiatlısı idi. Soyca insanların en şereflisi idi. Onu tanıyanlar ona en derin sevgi ile bağlanırlardı. 

Hz. Peygamberin Ahlakı kurandı. Şahsıiçin kin tutmaz, öç almazdı. Bir şeyi beğenirse; Kuran, onu beğendiği içinbeğenirdi. İki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman en kolay olanınıseçerdi. Şayet o kolay olan şey günah bir şeyse ondan insanların en uzak duranıidi. Kötü söz söylemez. Kötülük etmezdi. Sözlerini uzatmazdı. Kelimeleri tanetane söylerdi. 

Duası:“ Allah’ım… Ahlakımı güzelleştir” diye dua ederdi. Lüzumsuz yere konuşmazdı.Kimseyi hor görmezdi. Hakka tecavüz etmedikçe kimsenin sözünü kesmez. Hakka tecavüzedince ya onu men ederek sözünü keser veya o meclisten kalkıp giderdi. 
    
“ Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere (Peygamberolarak) gönderildim.” Buyuran Peygamberimize, Onun Ahlakına, Onun getirdiklerine,Onun oluşturduğu “Müslüman İmajına”, Onunyaymaya çalıştığıİslam anlayışına,Onun çizdiği modele; Hulasa Hz.Peygamber (s.a.v)den ve Onun ahlakından yararlanmaya her zaman olduğu gibi bugünde çok muhtacız.

Bu gün Müslümanlar ve hatta İslamülkeleri arasında ki kargaşa ve kaos ve buradan kaynaklanan nice insanlarınızdırabı Hz. Peygamberin güzel ahlak ve hayat felsefesinden nasibini alamamışkimi insanların karar ve uygulamalarında aranmalıdır.

Peygamberimizi (s.a.v), gelişen dünyaşartlarına yön verecek, İnsanlık problemlerine çözüm getirecek K.Kerim zenginliğiile yeniden tanımalı ve tanıtmalıyız.

Yüce Allah, kulları olan biz insanlara onun nimet veihsanını Onunla tamamlamıştır. O, İnsanları tevhit inancına davet etmiş,kardeşlik duyguları içinde birbirini seven fazilet sahibi bir ümmet, bir İslamcamiası meydana getirmiştir.

1989 yılından beri, Peygamberimiz Hz. MuhammedMustafa (sav)in kutlu ve nurlu doğumunun sene-i devriyesini “Kutlu DoğumHaftası” adı altında bir hafta boyu (14-20 Nisan) ülke çapında Hz. peygamberiçeşitli yönleriyle tanıtacak ilmî toplantılar düzenleyen ve faaliyette bulunantüm kardeşlerimin bu hayırlı hizmetlerini takdirle karşılıyor, SevgiliPeygamberimizin doğumunun 1441.Yıl dönümünün Vatanımızın huzur ve saadetine,milletimizin kardeşliğine, birlik ve beraberliğine, bütün insanlığın hidayetineve peygamber ahlakına yönelmesine vesile olmasını niyaz ediyorum. Selamlar.Münür GÖRGÜN

KUTLU DOĞUM






KUTLU DOĞUM
Bizi ve her şeyi yaratan,bitmez ve tükenmez nimetler içinde yaşatan Yüca Allaha hamd eder,kutlu Doğumunun 1441.senei devriyesini kutlamakta olduğumuz Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v)efendimizi,bütün ev halkını,soyundan gelenleri,kendisi ile sohbet ve islam davasına sohbet edenleri sevgi ve sygıı ile selamlarım.
Sevgili Kardeşlerim! Bilindiği gibi Cenabı Hak,İnsanlara akıl,zeka,irade gibi nimetler vermekle kalmamış onlara bir takım seçkin kişiler aracılığı ile doğru yolu göstermiş ve insanların karanlık dünyalarını aydınlatmıştır.Bu seçkin kişiler Peygamberlerdir.
Tarih boyunca dünyanın her yerinde görünen hayır,ahlak,fazilet,adalet,merhamet ve şefkat tezahurleri Allahın İrşad ve Hidayetine,Peygamberlerin İlahî Davetine dayanır.
Yüca Allah (c.c):"Her Ümmetin Peygamberi mevcüttür"(Farır/24,Yunus/47) buyararak bu gerçeği açıklamıştır.

   
Gerçekten Peygamberler,insanların mutluluğu için uğraşmişlar; hasedin,fesadın, şerrin,ahlaksızlığın kökünü kazıyıp atmak için çalışmışlar Kardeşlik ruhunun tesisi için uğraşmışlar ve insanlara seadet yolunu göstermişlerdir.
Peygamberler olmasa idi şüphesiz ki yer yüzü bugunkünden çok daha karanlık,çok daha sıkıntılı,problemler bugünkünden çok daha büyük olurdu.
Bu sebeble insanlık dün olduğu gibi bugün de o büyük yol göstericilere;Peygamberlere çok şey borçludurlar.İlk Peygamber Hz.Adam ile son peygamber Hz.Muhammed (s.a.v) arasında pek çok peygamberler gönderilmiştir.K.Kerimde sadece bunların 25 tanesinin ismi geçmektedir.

Peygamberler zincirinin son halkası Hz.Muhammed ( s.a.v)dir.O Hatemül-Enbiyadır.
Kıymetli kardeşlerim! Nurlu ve Kutlu Doğumunun 1441. seneyi devriyesini "Kutlu Doğum Haftası"adı altında 1989 yılından beri kutlamakta oldığumuz Hz.Peygamber(s.a.v)in doğumu elbette insanlık tarihinin en büyük hadiselerinden biridir.Hz.Peygamberin doğumu,topyekün insanlığın da yeniden doğumu sayılır.
O'nun dünyayı şereflendireceği güne kadar; ak'ın karadan,gecenin gündüzden,gülün de dikenden farkı yortu.Dünya adeta umumi bir matemhane,varlık da bir kaos'tu.O'nun doğumundan sonra her şey adeta yeniden dirildi ve gerçek değerini buldu. 
Hz.Peygamber(s.a.v)in yeryüzünü şereflendirmesi;aynı zamanda insanlığın da dirilişi sayılır.Hz.Peygamber,cihanı aydınlatan mesajıyla;dünyayı yeniden göklere göre tanzim etmiştir. 

O'nun yaydığı aydınlık sayesinde karanlıkların büyüsü bozulmuş,şeytanlar bozguna uğramış,hak gelmiş ve eşyanın mahiyeti değişmiştir.
Çünkü Hz.Peygamberin (s.a.v) dünyaya geldiği devrede dünyada, insanın en muhtaç olduğu şey: Huzur , sükun,asayış,emniyet,kardeşlik ve kardeşlik ahlakı kalmamıştı.
Dünyanın bir çok bölgesinde kanlı boğuşmalara sahne oluyordu.Dünyanın düzen girmesi,insanlşığın islahı için,kardeşlik ve kardeşlik ahlakı için bir peygamberin gelmesine ihtiyaç vardı.Bütün dünya Hz.Peygamberi dört gözle bekliyordu.Beklenen gelecekti...Alemlere Rahmet olarak gönderilen Hz.Peygamber (s.a.v) bundan 1441 sene önce miladî 571 yılı pazartesi günü Mekkede dünyayı şereflendirmişti.Hz.Peygamber(s.a.v)in doğumu mutlu bir hadiseydi..
"Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere ( poeygamber olarak) gönderildim" (Muvatta) buyuran sevgili peygamberimize,onun ahlakına,onun getirdiklerine,O'nun oluşturduğu kardeşlik anlayışına ve " Müslüman İmajına",O'nun yaymaya çalıştığı islam anlayışına,O'nun çizdiği modele.....Hulasa Hz.Peygamber (s.a.v)den , O'nun örnek ahlakından ve kardeşlik anlayışından
yararlanmaya her zaman olduğu gibi bugün deçok muhtacız.Peygamberimizİ;gelişen dünya şartlarına yön verecek insanlığın problemlerine çözüm getirecek K.Kerim zenginliği ile yeniden tanımalı ve tanıtmalıyız.
Bunun için bu sene Kutlu Doğum Haftasında" kardeşlik ahlakı ve kardeşlik" konusu ön pilana çıkarılmıştır.
Devam edceğiz İnşaAllah.Selamlar...



Münür GÖRGÜN


DUA



DUA
İnsan, aciz ve muhtaç bir varlıktır. Anaya, babaya, tabiata ve özellikle Allaha muhtaçtır. İnsanın, hastalıklardan, üzüntülerden, tehlikelerden, bela ve musibetlerden, fakirlik ve sıkıntılardan tam anlamıyla kurtulması mümkün değildir.  Allah Teala, Rahman ve Rahimdir. Kullarına karşı çok merhametlidir. İnsanlara,hayatın sıkıntılarını giderecekleri, huzur ve sükunet bulacakları bir kapı açmıştır. Bu kapı dua kapısıdır. 
Dua, çağırmak, yardım istemek, ibadet etmek manalarına gelir. Yani; kulun bütün benliğiyle Yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte bulunmasıdır. dua etmek, Allahtan yardım talep etmek, ona boyun eğmek ve işleri ona havale etmek, insan için bir sığınaktır. Müminin ihtiyaçlarını arz edeceği yegane merci Allah Taaladır. 
Bütün yaratıkların tabiatında Allaha doğru bir yöneliş vardır. Birçok ayette canlı ve cansız bütün varlıkların Allah'ı andığı açıkça vurgulanmaktadır. Bu ayetlerin birinde şöyle denilmektedir:
   
"Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allahı tespih eder. Her şey O'nu hamd ile tespih eder. Ancak siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halimdir ( hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır." (İsra,17/44)
 
Varlıklar arasında en mükemmeli olan insan, özü itibariyle yaratıcısına ulaşma, ona sığınma ve onu tanıma arayışı içinde yaratılmıştır. Bu sebeple insan,tarihinin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır.

Dua, en önemli kulluk göstergesidir. Kul ile Rabbi arasında irtibatı sağlayan bir ibadettir.
Dua, insanlık borcudur. Allaha yalvarmaktır. Allahtan yardım istemektir. Kulun isteklerini Rabbine bildirmesidir.
Nitekim Allah Resulü (s.a.v):
"Hiçbir şey Allah katında duadan daha değerli değildir. " buyurmuştur. (Tirmizi,İbni Mace)


Yüce Allah (c.c) da :
" De ki eğer duanız olmasaydı Rabbim size ne diye değer versin"(25/Faukan/77)buyurarak insana duası sebebiyle değer verdiğini beyan ediyor.
Dua,Allaha tam teslimiyettir. Hamd etmektir. Nimetlere şükretmektir. Dua.ruhun cilasıdır. Müminin silahıdır. Hayır, yardım ve merhamet dileğinde bulunmadır. En büyük zenginlik, kulun ihtiyaçlarını Yaratanına arz etmesidir.
 
Yüca Allah (c.c):" Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin,duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler yakında hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir" (40/mümin/60)
Dua, Allahı hatırlamaktır. Dolayısıyla Allahın da kulunu hatırlamasına sebep olur. Yüce Allah (c.c):
" Beni hatırlayın ki bende sizi hatırlayayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin" (2/.. ) Allahın rahmet kapısı dua eden herkese açıktır:
"Kullarım beni sana sorarlarsa, ben çok yakınım.Bana dua ettiğinde dua edenlerin duasına cevap veririm. O halde doğru yolu bulmaları için çağrımı kabul etsinler, bana iman etsinler" (2/bakara/186)
 
Dua,  Allhla kul arasında kuvvetli bir bağdır. Kulluktan bahsedilen bir yerde duadan bahsetmemek mümkün değildir. Hayatı duasız düşünmek de mümkün değildir. Yaşadığımız hayat baştan sona kadar duadan ibarettir. Dua, Allah gazabının paratoneridir.
 
Dua, Allahın emridir 

Yüce Allah (c.c) : " Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü o, haddi aşanları sevmez." (7/araf/55)
Dua ve şükür, nimetlerin artmasına sebep olur. Yüca Allah (c.c) : " Şükrederseniz nimetlerimi artırırım." ( İbrahim/7)


Dua, istek ve iştiyakla kalpten yapılmalıdır. Kalpteki duyguların lisan yoluyla Rabbe ulaştırılması lazımdır. Kul halini ahzetmelidir. Hz.Eyyup (A.S) ın yaptığı gibi:
" Ya Rabbi şüphesiz ki bana zarar dokundu ve sen erhamurrahimisin." (Enbiya 83) 
Bazande kul, hem halini arz etmeli hemde isteğini dile getirmelidir.  Zekeriya (A.S) ın yaptığı gibi: "Ya Rabbi katından bana temiz b ir zürriyyet ver. Şüphesizki sen düaları işitensin" (Enbiya 87)

En güzel, en veciz, en camialı dualar  
En güzel, en veciz, en camialı dualar K.Kerimdedir. Bunların bir kısmı peygamberlerin ve iyi kulların dualarıdır. Müslümanların bunlarla dua etmeleri için bunlar k. kerimde tescil edilmişlerdir. Bu dualar, adeta yüce Allaha birer dilekçe örnekleridir. Peygamberimiz ekseriya bu dualarla dua ederdi. Efendimiz ayrıca binlerce hadisle de duanın ehemmiyetini ümmetine öğretmiş,hem de hayatın her sahasında yapılması gereken duaları öğretmiştir. 
K.Kerimdeki dualar ve peyğamberimiz (s.a.v)in yaptığı ve öğrettiği veciz ve özlüdualar, kendileriyle dua edilmeğe en layık dualardır.

Hz.Ademin duası:
"Rabbimiz nefislerimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen elbette zarara uğrayanlardan oluruz."
Hz. İbrahim (a.s)ın duası:
" Rabbim bana salihlerden bir oğul ver." ve yine:" "Ya Rabbi beni ve zürriyyetimi namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz duamızı kabul eyle. Rabbimiz beni, anamı-babamı ve müminleri hesap gününde bağışla."
K.Kerimde Hz.Peyğambere öğretilen bazı dualar:
"De ki Rabbim, şeytanların vesvesesinden sana sığınırım. Ve huzurunda bulunanlardan sana sığınırım." (Müminun,93)

Ve: "Rabbim beni bağışla ve merhabet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. "(Müminun,98) 

Hz.Aişe (r.a) Hz. Peyğamberin en çok yaptığı dua: " Allahım bize dünyada da ahirette de güzellikler ver. Bizi cehennem azabından koru." duasıydı.
Hadislerde varid olan dualar:" Allahım,senden hidayet, takva,iffetli olmayı ve zenginlik isterim." (R.Salihi,3/66)

 Bir adam müslüman olunca 

Bir adam müslüman olunca, Peyğamber (s.a.v) ona namazı öğretir ve şu duayı yapmasını emrederdi:
"Allahım beni bağışla,bana merhamet et, bana afiyet ver ve beni rızıklandır.Bunlar dünya ve ahirette sana
yeter."(R.Salihin,3/67  
Dua,  gönülden, gizlice ve alçak sesle, günahlara pişmanlık duyarak, kıbleye yönelerek ve Allahın adıyla başlayarak yapılmalı. Dua esnasında dini şuur yoğunlaştırılmalı. kabulü için acele edilmemelidir. Duanın kabul edileceğine inanılarak israrla duaya devam edilmelidir. A yrıca isteğini  Allaha arz etmeden önce Tevbe ve istiğfar edilmeli. Allaha hamdü sena, Peyğamberine selatu- selam Getirilmelidir. Allah bizlere dünyada da Ahirette de güzellik versin."

UMRE İBADETİ



UMRE İBADETİ


      Sevgili kardeşlerim; Mukaddes beldelere gitmek, Mekke'yi görmek Beytullah'ı tanımak, tavaf etmek ,Safa ile Merve arasında say etmek, minayı, müzdelifeyi, arafati tanımak,medinede bulunmak, Mescidi Nebevide namaz kılmak;hulasa pek çok peygamberin doğup büyüdüğü toprakları,yerleri; kutsal beldeleri ibadet maksadıyla ziyaret etmek, gezip görmek; özellikle Sevgili peygamber efendimizin doğduğu, büyüdüğü ve görev yaptığı o mukaddes mekanları ibadet maksadıyla ziyaret etmek; yani Hacca ve Umreye gitmek her müslümanın gönlünde yatan bir istek ve arzudur
Bu sene de kutsal beldelere gitme ve umre yapma imkanı bana verdiği için Yüce Allaha sonsuz hamdü senalar ediyorum. Selam götürdük dua ile ayrıldık.  En kısa zamanda tekrar gitmek arzu ve isteyi ile...Yüce Rabbim herkese nasip etsin.
     Değerli kardeşlerim; Umre yokçuluğu,hac yolculuğu gibi bir ibadet yolculuğudur. Bu yolçuluk kişinin manevi hayatını gözden geçirmesi ve ruhi bir yenilenme gerçekleştirebilmesi için bir fırsattır. Umre, Müslüman'ın hayatında dönüm noktası teşkil eden ibadetlerdendir.
      Müslüman, manevi dünyasını geliştirmesi,yenilemesi ve zenginleştirmesi için bu fırsatı iyi değerlendirmelidir. Bu kutsal seyahatin amacına uygun bir şekilde gerçekleşebilmesi için ,bilinçli bir şekilde yerine getirilmesi gerekir. Şüphesiz ki peygamberlerin, Hz.İbrahimin (s.a.v)ve özellikle Peygamber efendimizin (s.a.v)doğup büyüdüğü, peygamberlik yaptığı o uğurda pek çok sıkıntılara katlandığı, o mukaddes yerlere ibadet maksadıyla gitmek ve ziyaret etmek elbette bilinçli,şuurlu ve duygulu bir şekilde olmalıdır.değilse yapılan yolculuk anlamını yitirir. Bu duruma düşmemek için,ilk insan ve ilk peygamber Hz.Adem(A.s)'den itibaren pek çok ulul-azm peygamberin Allaha bağlılık ve teslimiyetine şahit olan kutsal topraklarda bulunurken bir bakıma kendimizi yeniden keşfetme yolculuğuna çıktığımızın farkında olmalıyız.
     İnsan olarak herkesin birtakım hataları, günahları ve yanlışları olabilir. Bu ibadetlerin bilinçli ve şuurlu yapılması ve o mukaddes iklim,günahlarımızın affına sebep olabilir. Geleceğe yönelik olarak da hayatımızda ter temiz bir sayfa açabilmek için büyük bir imkan bize sunabilir.Çünkü mübarek mekanlarda bulunmak,günahların affı ve duaların kabulu için önemli bir fırsattır.
     Umrenin fazileti ile ilgili olarak Hz. Peygamber(s.a.v)şöyle buyurur:"Umre, diğer bir umre ile arasındaki günahları siler."(Müslim,Hac,437,hadis No:1349) ve:" Ramazanda yapılan umrenin sevabı bir haccın sevabına denktir."(İbni Mace,Menasik,45.Hadis No:2991)
     İhrama girmek hazura çıkmaktır. Mahşerde Allahın huzuruna çıkacağını ve hesap günü hesap vereceğini hatırlamak ve bir çeşit mahşeri yaşamaktır.
    Bu sebeple Hac ve umre ibadetlerinin hatta tüm ibadetlerimizin, cahiliye değerlerinin egemenliğinden kurtularak İslami ve insani değerlerin hayatımız boyu huzur iklimine girmemize vesile olmasını temenni ediyoruz. Selam ve Dua ile..... 


Münür GÖRGÜN  Emekli Müftü
25 Şubat, 2012 16:51